İstanbul Büyükşehir Belediyesi Türkiye’yi nasıl lale ihracatçısı yaptı?
Katar’ın kamu satın almaları yoluyla KOBİ’lerini nasıl destekleyebileceği ile ilgili davetinden geçen hafta bahsetmiştim.
Yine geçen hafta bu köşede, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin lalecilikten başlayarak çiçek yetiştiriciliğini satın almalarla destekleyerek nasıl gelişmesine önayak olduğunun da altını çizmiştim. Şimdi bu tecrübeye daha ayrıntılı bakalım. Bu “vaka” analizini Katar’da da savunma sanayi örnekleriyle birlikte Türkiye tecrübeleri olarak anlatacağım.
Arpadan laleye Konya çiftçisi Ali Yetgin
Arka plandan başlayalım. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’u lalelerle donatmak istiyor. İlk başta bir miktar ithalat yapılıyor ancak bir taraftan “Laleleri Türkiye’de nasıl ürettiririz?” diye düşünüyor. Malum, lalenin anavatanı İstanbul. Türk ve Osmanlı kültüründe bahçecilik oldukça gelişmiş. 16. yüzyılda İstanbul’u ziyaret ederek imparatorluktan İspanya’ya karşı destek isteyen bir Hollanda elçisi tarafından birkaç lale soğanı Hollanda’ya götürülüyor. Sonra Hollanda’da bir lale saplantısıdır gidiyor. Öyle ki, lale fiyatları akılla açıklanamayacak seviyelere çıkıyor. Bir araştırmacıya bakılırsa bazı soğanların fiyatı bugünün parasıyla birkaç yüz bin Euro’ya kadar yükseliyor. Birileri bunun akılla açıklanamayacak fiyatlar olduğunu fark edince diğerleri de uyanıyor ve tarihin ilk finansal balonu patlıyor. Yani, tarihin ilk finansal balonundan bir ölçüde bizler de sorumluyuz.
Hollanda’nın lale aşkı balon patladıktan sonra da dinmiyor. Öyle ki bu yüzyılda Hollanda’nın ihmal edilemeyecek ihraç ürünlerinden birisi oluyor lale.
Türkiye ise lale üretmeyi unutmuş. Lale ihracatçılarını bırakın, yetiştiricilerini bulmak bile zor.
Kadir Topbaş’ın İstanbul’un lalelerle donatılması fikri lale üretiminin “yerlileştirilmesi” fikrine dönüşünce, iş lale üretebilecek yetiştiriciler aramaya geliyor. Önce Hollanda ve önemli üreticiler ziyaret ediliyor. Bunlardan birisinin yaşlı üst düzey yöneticisi Kadir Topbaş başkanlığındaki heyete “Bir gün Türklerin gelip bu soruları soracaklarından emindik.” diyor.
Aranan ilk yetiştirici Konya’da bulunuyor; Ali Yetgin (Asya Lale/Florex), arpa, buğday üretimi yaparken lale üreticiliğine kafayı takmış, iki oğlunu eğitim ve staj için Hollanda’ya göndermiş bir çiftçi. İlk aşamada bazı aletleri de ithal etmiş. Üretime başlamış ancak “pazara erişemeyince” tarlalarındaki üretimi tekrar standart ürünlere yöneltmiş.
Ali Yetgin, karşısında alım garantisi öneren İBB yetkililerini görünce kısa sürede üretime başlamış. İlk yıl 400 bin civarında soğan üretilmiş ve İBB’ye satılmış. Üretim bu destek üzerine her yıl artmış. Tabii bu arada iç ve dış pazarlar bulunmuş. Bugün Ali Yetgin’in üretim kapasitesi 50 milyon soğana çıkmış; asıl pazarı marketler haline gelmiş. İç ve dış pazarda birçok müşterisi var. Azerbaycan, İran, Türkmenistan gibi ülkelere ihracat yapıyor; üretimin yüzde 20’si ihraç ediliyor. 10-15 Nisan’da Çatalhöyük ve İsmil’deki tesislerde lale açma günlerinde misafirler Türkiye’nin her yerinden ve yurtdışından gelen misafirleri ağırlıyor ve “aş kaynatıyor” Asya Lale.
Şile’den İzmir’e çiçek kooperatiflerine öncülük eden İBB
İBB benzer alımları Şile’den de yapmış. İBB, Şile’deki çiftçilere alım garantili çiçek yetiştiriciliği önerisi yapmış. Birkaç köyde uygulanmış program başlangıçta. Çiftçilere seralar yapılmış. Tohumlar dağıtılmış. İlk hasattan sonra diğer köylüler de üretime başlamış. Hızlı bir kooperatifleşme yaşanmış Şile’de. Geçen yıl 5 milyondan fazla çiçek yetiştirilmiş bölgede kooperatifler tarafından.
Aynı süreç İzmir Bayındır’da da yaşanmış ve burada da kısa sürede 40 milyonluk üretime ulaşılmış. Kısa sürede iç ve dış pazara ulaşılmış.
Neden yerlileştirelim?
Bu “yerlileştirilme” süreci sonucunda neler kazanıldı:
Alım kararı verilen laleler ithal edilmek yerine yurtiçinde üretilince döviz yurtiçinde kaldı.
İstihdam da yurtdışına kaydırılmadı; Türkiye’de kaldı.
Yurtiçinde lale ve çiçek yetiştiriciliği gelişti, ihraç potansiyeli oluştu. Yani Türkiye yeni bir yetenek/kabiliyet kazandı ya da geliştirdi.
İBB bu politikasıyla ilgili bir “etki değerlendirme” çalışması yaptırmamış. Böyle bir çalışma yapılsaydı size etkileri artı ve etkisiyle daha net söyleyebilecektim.
Bu örnekleri artırmak ve bunu koordineli yapmak gerekiyor. Hâlâ birçok kamu kurumu satın almacıları, teknik şartnamelere ‘ürünün 3 yıl Avrupa’da denenmiş olması gerekir’ gibi maddeler koyduruyor. Bu durum, Türkiye’nin içinde olmadığı bir ülke grubunun şirketlerine “destek” anlamına geliyor. Bu alıcıların çoğu aldıkları teknik donanımın özelliklerinden de maalesef bihaber; bu yüzden şartnameleri de bizzat yabancı tedarikçiler hazırlıyor zaten.
İBB’ye tebrikler; bu bilincin darısı diğer belediyelerimize…
Murat Yülek
http://www.zaman.com.tr/ekonomi/istanbul-buyuksehir-belediyesi-turkiyeyi-nasil-lale-ihracatcisi-yapti_2072117.html