20 Temmuz 2010 Salı

Deterjandaki büyük tehlike



Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Topkaya, deterjan üreticilerinin Avrupa’da yüzey sularında canlıların yok olmasına neden olabilen fosforu kullanmamalarına rağmen Türkiye’de aynı marka deterjanları fosforlu ürettiklerini belirtti
Akdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Bülent Topkaya, bir bitki besin maddesi olan fosforun su kaynaklarında tam bir gübreleme etkisi yaptığını söyledi. Fosforun ötrofikasyona neden olduğunu belirten Topkaya, sulak alan ekosistemlerini bozarak burada yaşayan kuş, balık ve diğer canlıların azalmasına ya da yok olmasına neden olabileceğini dile getirdi. Ötrofikasyonun, (Atıklarla gelen aşırı besin maddelerinin vejetasyonu uyarmasıyla göllerin çözünmüş oksijen yokluğu sonucunda ölmesine kadar gidebilen yaşlanma süreci) ileri safhalarında oksijen tükeneceği için ilgili sistemin önce bataklığa sonra çayıra dönüşerek su formundan kara formuna geçtiğini ifade eden Topkaya, bu nedenle çoğu Avrupa ülkesinde deterjanlarda fosfor kullanılmadığını kaydetti. AÜ Çevre Mühendisliğinde yapılan bir araştırmada evsel atıksu arıtma tesislerine giren atıksu ve çıkan arıtılmış suyun içerdiği fosfor konsantrasyonlarının izlendiğini belirten Topkaya, yapılan analizlere göre tesislere giren suda bulunan fosforun yaklaşık yüzde 50’sinin deterjanlardan kaynaklandığını vurguladı. Biyolojik arıtma tesislerine giren fosforun yaklaşık yüzde 40’ının uzaklaştırılabildiğini ifade etti. Bu durumda çıkış sularının doğrudan kıyı alanlarından denize karıştığı ve kıyı alanlarının rekreasyon amacıyla kullanıldığı bölgelerde bitkisel üretimin artmaması için fosforun sudan uzaklaştırılması gerektiğine işaret eden Topkaya, bu amaçla biyolojik arıtmaya ek olarak kimyasal arıtım uygulanması gerektiğinin altını çizdi.

Yüzde 30 fosfor kullanılıyor

Topkaya, Türkiye’de satılan deterjanlarda, suyu yumuşatmak için yüzde 30 oranında fosfor kullanıldığını belirterek, şunları söyledi: “Otomatik çamaşır makinelerinin yaygın olarak kullanılması ile otomatik makine deterjanlarına talep artmış ve 1990’ların başında matik deterjanlar ithal edilmeye başlanmıştır. Bunların ambalajlarının üzerinde fosfor içermediklerine yönelik ibareler bulunmaktadır. Talebin artması ve üretimin Türkiye’de yapılmasıyla deterjanlarda fosfor kullanımına devam edilmiştir.
İtalya’da atıksuda bulunan fosfor miktarının yüzde 50’sine deterjanların neden olduğunun saptanmasının ardından bu maddenin kullanımı yasaklanmış, yüzey sularında olan toplam fosfor yükü yılda 59 bin tondan 45 bin tona gerilemiştir. Avrupa’da eğer deterjanlar fosforsuz üretilebiliyorsa kanunen de yasaklanmışsa, deterjan firmalarında Türkiye’de de artık yavaş yavaş bu yıl içinde teknolojik dönüşümü sağlayıp aynı kalitede deterjan üretmelerini bekliyoruz.”

Arıtma maliyeti artıyor

AB’ye uyum sürecinde önümüzdeki 3-5 yıl içinde arıtma tesislerine yönelik büyük yatırım gerektiğini belirten Topkaya, “Türkiye’de 2 bin 900’den fazla belediye var. Bunların yüzde 10’unun arıtma tesisi var. Yüzde 90’ına arıtma tesisi yapılacak. Bunların hepsinin suyu denize, göle karışmıyor. Ama karıştıkları yerlerde ekosistemde kirlenme yaratıyor” dedi. Atıksu Arıtma tesislerinde biyolojik/kimyasal fosfor uzaklaştırma yöntemleri kullanıldığını dile getiren Topkaya, bu işlemlerin tesis maliyetinin yanı sıra çamurdaki fosfor konsantrasyonunu da arttırdığını kaydetti. Türkiye’de de kamu ve çevre yararı göz önünde tutularak kısa zamanda deterjanlarda fosfor kullanımına son verilmesi gerektiğini vurgulayan Topkaya, “Binlerce arıtma tesisine fosfor uzatma tesisi yapacağımıza, fosforsuz deterjan kullanalım. Ülke olarak ulusal düzeyde daha büyük avantajı var ki adamlar kaynağından yasaklamış. Çevreye daha saygılı dost bir deterjan beklemek hakkımız” diye konuştu.

Avrupa’da kullanılmıyor

Topkaya, Türkiye’de deterjanların yüzde 95’inin fosforlu üretildiğini, yılda kişi başına 10 kilogram deterjan tüketildiğini söyledi. Fosforun yüzde 50’sinden fazlasını küçük değişikliklerle uzaklaştırmanın mümkün olduğunu ifade eden Topkaya, Finlandiya’da kişi başına yılda 3.8 kilogram, İsveç’te 4.5, Norveç’te 4.9, Danimarka’da 6.5, Hollanda’da 7.5, Yunanistan’da 10.2, Fransa’da 11.8, Portekiz’de 12.2, İspanya’da 12.4, İtalya’da 12.9 kilogram deterjan tüketildiğini kaydetti.
AB ülkelerinden Hollanda, Norveç, İtalya, Almanya, İsviçre, Avusturya’da kullanılan deterjanların hiçbirinin fosfor içermediğini belirten Topkaya; Slovenya, Finlandiya, Belçika, İsveç ve Danimarka’da da deterjanların yüzde 80’inden fazlasında fosfor kullanılmadığını söyledi

http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?haberno=10003077&tarih=2010-07-20

15 Temmuz 2010 Perşembe

Kiraz gen kaynaklarımız toplanıyor


Kiraz gen kaynaklarımız toplanıyor
Dünyada kiraz üretiminde yıllara göre bazen ilk, bazen de ikinci sırada yer alan Türkiye'nin, bu üstünlüğünü sürdürebilmesi için kiraz gen kaynaklarının toplanması yönünde çalışma yapılıyor.

AA

Trabzon- Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüsnü Demirsoy, dünya üzerinde yaklaşık bin 500 kiraz çeşidi bulunduğunu belirterek, ''Kirazda çeşitlilik başka hiçbir meyve türünde olmayacak kadar karışmıştır. Bunun nedeni de çeşitlerin birbirine büyük benzerlik göstermesidir'' dedi.

Türkiye'nin, seleksiyonla bulunmuş '0900 ziraat' çeşidi dışında dünya pazarlarında tanınan ve kullanılan herhangi bir kiraz çeşidi bulunmadığını ifade eden Doç. Dr. Demirsoy, ''Oysa meyve gen kaynaklarımızdan yararlanılarak yapılacak ıslah çalışmalarıyla gerek kendi ekolojimize uygun, gerekse dünya standartlarında kaliteli çeşitlerin elde edilmesi mümkün olabilir. Biz de bu amaçla Doç. Dr. Leyla Demirsoy, Yrd. Doç. Dr. Taki Demir, Ziraat Yüksek Mühendisi İdris Macit ve Dr. Haydar Kurt ile birlikte 'Kirazın Anavatanı Giresun'da Kiraz Gen Kaynaklarının Tespiti' konulu bilimsel bir proje hazırladık'' diye konuştu.

Kirazın anavatanı olan Giresun'daki kiraz genotiplerinin toplanması, tanımlanması ve bir bahçede toplanacak bu gen kaynaklarının muhafazasının hedeflendiği çalışmaya 2005 yılında başladıklarını anlatan Demirsoy, şunları söyledi:
''Proje Giresun ve Samsun'da yürütüldü. Çalışma kapsamında Giresun ve çevresinde toplanan 42 genotiple 3 farklı anaç üzerinde bir koleksiyon bahçesi kuruldu. Giresun ve çevresinden toplanan genotiplerle kurulan bu bahçede Gisela 5 üzerinde 30, Gisela 6 üzerinde 35 ve Mazzard üzerinde 33 genotip yer almıştır. Amasya'dan getirilen ve bu bahçeye dikilen 14 farklı genotiple birlikte, bahçedeki genotip sayısı 56'ya ulaşmıştır. Dolayısıyla hem yörenin kiraz türleri toplanmış hem de bunlar koruma altın alınmıştır. Bu genotipler bundan sonra yapılacak ıslah çalışmaları için kullanılabilecektir. Denemeye alınan genotiplerde fenolojik gözlemler yapılmış, bazı kombinasyonlarda ise ilk meyveler görülmüştür.''


"Tescil çalışmaları başlatılacak"

Giresun'da oluşturulan bahçede yer alan genotiplerin 3-5 yıl daha mutlaka gözlenmesi gerektiğine dikkati çeken Doç. Dr. Demirsoy, şunları söyledi:
''Çalışmaların devam etmesi amacıyla yeni bir proje hazırlanıyor. 3 yıllık olması planlanan projeyle daha üstün gözüken genotipler belirlenecek. Daha sonra bunlar da çeşit tescil çalışmaları başlatılabilecek. Denemeye alınan Giresun ve çevresinden toplanan 44 genotip üzerinde moleküler düzeyde tanımlama çalışmaları yapılmış, bunların 42 tanesinin birbirinden farklı olduğu tespit edilmiştir. Önümüzdeki yıldan sonra genotiplerimizde çatlamaya dayanıklılıkla ilgili çalışmalar yapılacak, dayanıklı genotipler belirlenecektir.''

Demirsoy, Türkiye'nin ekolojisi, kiraz ihracatındaki gelişmeler ve kiraz üretim potansiyeli göz önüne alındığında, kirazda bu tür çalışmaların yapılmasının isabetli olduğunu vurgulayarak, ''Türkiye dünyada kiraz üretiminde yıllara göre değişmekle birlikte bazen ilk, bazen de ikinci sırada yer almaktadır. Türkiye yılda ortalama 260 bin tonu aşkın kiraz üretmektedir. Bu özellikler dikkate alındığında, Türk kirazını hak ettiği yere getirmek için gen kaynaklarımızı toplamak zorundayız. Gen kaynaklarımızı kullanılabilir durumda araştırmacılara sunmak çok önemlidir. Ülkemiz kirazda bir numara ve bunu sürdürmek zorundayız'' dedi.

Doç. Dr. Hüsnü Demirsoy, bu ve yapılacak benzer çalışmalarda kirazın anavatanı Giresun'daki genotiplerin yerinin çok önemli olacağını belirterek, bahçede toplanan söz konusu gen kaynaklarının ülke biliminin hizmetine sunduklarını kaydetti.

15 Temmuz 2010

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=157628

Akkuyu'ya nükleer santral yasalaştı

Akkuyu'ya nükleer santral yasalaştı

Mersin Akkuyu'ya nükleer santral kurulmasına ilişkin yasa Meclis'ten geçti. Anlaşmaya göre, santrali kuracak şirketi, Rusya belirleyecek.

AA

Mersin- TBMM Genel Kurulunda, Türkiye ile Rusya Arasında Akkuyu'da Nükleer Güç Santrali'nin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmayı Onaylayan Kanun Tasarısı, kabul edilerek yasalaştı.

Yasa, 12 Mayıs 2010'da Ankara'da imzalanan işbirliği anlaşmasını onaylıyor.

Anlaşmaya göre, iki ülke; nükleer güç santralinin tasarımı ve altyapı dahil olmak üzere inşası, santralin güvenilir şekilde işletilmesi, santralde üretilen elektriğin alım-satımı, kullanılmış nükleer yakıtın taşınması, santralin sökümü, personelinin eğitimi, Türkiye'deki yakıt üretim tesislerinin kurulması ve işletimi de dahil, nükleer yakıt döngüsü gibi konularda iş birliği yapacak. Bütün bunlar, Türk tarafına mali yük getirmeden yürütülecek.

Anlaşmadaki taraflar; Rusya adına Rusya Federasyonu Devlet Atom Enerjisi Kuruluşu (Rosatom), Türk tarafı adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olacak.

Rus tarafı, anlaşmanın imza tarihinden itibaren 3 ay içinde proje şirketinin kurulması için gerekli işlemleri başlatacak.

Nükleer güç santralinin toplam kurulu gücü 4 bin 800 megawattlik 4 üniteden oluşacak.

Proje şirketi, nükleer güç santrali tarafından üretilen elektrik de dahil olmak üzere, santralin sahibi olacak. Proje şirketi, Rus tarafınca yetkilendirilen şirketlerin doğrudan veya dolaylı olarak başlangıçta yüzde 100 hissesine sahip olacak şekilde, Türkiye'nin kanunları ve düzenlemeleri kapsamında anonim şirket şeklinde kurulacak.

Rus yetkili kuruluşlarının proje şirketindeki toplam payları, yüzde 51'den az olmayacak.


Şirketin başarısızlığından Rusya sorumlu

Rus tarafı, proje şirketinin başarısızlığı halinde, anlaşmadan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmek için yeni bir proje şirketi belirlemede sorumluluk üstlenecek.

Proje şirketi, elektrik satın alma anlaşmasının sona ermesinin ardından nükleer güç santralinin her bir ünitesi için işletmeye girişten 15 yıl sonra net karın yüzde 20'sini Türkiye'ye verecek. Bu ödeme, santralin ömrü boyunca devam edecek.

Proje şirketi, ilk 7 yılda 1. üniteyi devreye sokacak. Şirket daha sonra art arda birer yıl aralıklarla 2, 3 ve 4. üniteleri ticari işletmeye alacak.

Türkiye, nükleer güç santrali yapılacak sahayı, mevcut altyapısıyla birlikte bedelsiz olarak, santralin söküm sürecinin sonuna kadar proje şirketine tahsis edecek.

Proje şirketi, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulundan (EPDK) elektrik üretimi lisansı almasından sonraki 30 gün içinde, 4 ünite için sabit miktarlı elektriğin alınması amacıyla Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketi (TETAŞ) ile elektrik satın alma anlaşması imzalayacak.

TETAŞ, proje şirketinden santralde üretilmesi planlanan elektriğin ünite 1, ünite 2 için yüzde 70'ine ve ünite 3, ünite 4 için yüzde 30'una karşılık gelen sabit miktarlarını, her bir güç ünitesinin ticari işletmeye alınma tarihinden itibaren 15 yıl boyunca KDV hariç 12,35 ABD senti/kWh fiyattan satın almayı garanti edecek.

15 Temmuz 2010

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=157610