1 Ağustos 2010 Pazar

BİR AĞUSTOS BALKON PEMBELERİNDE DURUM










Bu sene ne yazıkki Pembeciklerime çok zaman ayıramadım. Hem çimlendirmede geç kaldım hem uygun toprak ayarlayamadım. Fakaaat kızlarım anladılar benim çok yoğun olduğumu ve ilgisizliğimi yüzüme vurmadılar ve yine döktürdüler. Üstelik doğru düzgün toprakları olmamasına rağmen.
Koltuklardan aldığım 4-5 tane filizi atmaya kıymadım ve onlarıda suya koyup köklendirdim ve ektim. Fakat bunlarda çok ilginç birşey oldu bu fidelerde çiçeklerin sadece dış yeşil kısmı kocaman oldu ama içinde sarı çiçeği ya olmadı yada küçücük oldu. Nedendir bilemedim. Domates olacaklarmı çok merak ediyorum.

20 Temmuz 2010 Salı

Deterjandaki büyük tehlike



Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Topkaya, deterjan üreticilerinin Avrupa’da yüzey sularında canlıların yok olmasına neden olabilen fosforu kullanmamalarına rağmen Türkiye’de aynı marka deterjanları fosforlu ürettiklerini belirtti
Akdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Bülent Topkaya, bir bitki besin maddesi olan fosforun su kaynaklarında tam bir gübreleme etkisi yaptığını söyledi. Fosforun ötrofikasyona neden olduğunu belirten Topkaya, sulak alan ekosistemlerini bozarak burada yaşayan kuş, balık ve diğer canlıların azalmasına ya da yok olmasına neden olabileceğini dile getirdi. Ötrofikasyonun, (Atıklarla gelen aşırı besin maddelerinin vejetasyonu uyarmasıyla göllerin çözünmüş oksijen yokluğu sonucunda ölmesine kadar gidebilen yaşlanma süreci) ileri safhalarında oksijen tükeneceği için ilgili sistemin önce bataklığa sonra çayıra dönüşerek su formundan kara formuna geçtiğini ifade eden Topkaya, bu nedenle çoğu Avrupa ülkesinde deterjanlarda fosfor kullanılmadığını kaydetti. AÜ Çevre Mühendisliğinde yapılan bir araştırmada evsel atıksu arıtma tesislerine giren atıksu ve çıkan arıtılmış suyun içerdiği fosfor konsantrasyonlarının izlendiğini belirten Topkaya, yapılan analizlere göre tesislere giren suda bulunan fosforun yaklaşık yüzde 50’sinin deterjanlardan kaynaklandığını vurguladı. Biyolojik arıtma tesislerine giren fosforun yaklaşık yüzde 40’ının uzaklaştırılabildiğini ifade etti. Bu durumda çıkış sularının doğrudan kıyı alanlarından denize karıştığı ve kıyı alanlarının rekreasyon amacıyla kullanıldığı bölgelerde bitkisel üretimin artmaması için fosforun sudan uzaklaştırılması gerektiğine işaret eden Topkaya, bu amaçla biyolojik arıtmaya ek olarak kimyasal arıtım uygulanması gerektiğinin altını çizdi.

Yüzde 30 fosfor kullanılıyor

Topkaya, Türkiye’de satılan deterjanlarda, suyu yumuşatmak için yüzde 30 oranında fosfor kullanıldığını belirterek, şunları söyledi: “Otomatik çamaşır makinelerinin yaygın olarak kullanılması ile otomatik makine deterjanlarına talep artmış ve 1990’ların başında matik deterjanlar ithal edilmeye başlanmıştır. Bunların ambalajlarının üzerinde fosfor içermediklerine yönelik ibareler bulunmaktadır. Talebin artması ve üretimin Türkiye’de yapılmasıyla deterjanlarda fosfor kullanımına devam edilmiştir.
İtalya’da atıksuda bulunan fosfor miktarının yüzde 50’sine deterjanların neden olduğunun saptanmasının ardından bu maddenin kullanımı yasaklanmış, yüzey sularında olan toplam fosfor yükü yılda 59 bin tondan 45 bin tona gerilemiştir. Avrupa’da eğer deterjanlar fosforsuz üretilebiliyorsa kanunen de yasaklanmışsa, deterjan firmalarında Türkiye’de de artık yavaş yavaş bu yıl içinde teknolojik dönüşümü sağlayıp aynı kalitede deterjan üretmelerini bekliyoruz.”

Arıtma maliyeti artıyor

AB’ye uyum sürecinde önümüzdeki 3-5 yıl içinde arıtma tesislerine yönelik büyük yatırım gerektiğini belirten Topkaya, “Türkiye’de 2 bin 900’den fazla belediye var. Bunların yüzde 10’unun arıtma tesisi var. Yüzde 90’ına arıtma tesisi yapılacak. Bunların hepsinin suyu denize, göle karışmıyor. Ama karıştıkları yerlerde ekosistemde kirlenme yaratıyor” dedi. Atıksu Arıtma tesislerinde biyolojik/kimyasal fosfor uzaklaştırma yöntemleri kullanıldığını dile getiren Topkaya, bu işlemlerin tesis maliyetinin yanı sıra çamurdaki fosfor konsantrasyonunu da arttırdığını kaydetti. Türkiye’de de kamu ve çevre yararı göz önünde tutularak kısa zamanda deterjanlarda fosfor kullanımına son verilmesi gerektiğini vurgulayan Topkaya, “Binlerce arıtma tesisine fosfor uzatma tesisi yapacağımıza, fosforsuz deterjan kullanalım. Ülke olarak ulusal düzeyde daha büyük avantajı var ki adamlar kaynağından yasaklamış. Çevreye daha saygılı dost bir deterjan beklemek hakkımız” diye konuştu.

Avrupa’da kullanılmıyor

Topkaya, Türkiye’de deterjanların yüzde 95’inin fosforlu üretildiğini, yılda kişi başına 10 kilogram deterjan tüketildiğini söyledi. Fosforun yüzde 50’sinden fazlasını küçük değişikliklerle uzaklaştırmanın mümkün olduğunu ifade eden Topkaya, Finlandiya’da kişi başına yılda 3.8 kilogram, İsveç’te 4.5, Norveç’te 4.9, Danimarka’da 6.5, Hollanda’da 7.5, Yunanistan’da 10.2, Fransa’da 11.8, Portekiz’de 12.2, İspanya’da 12.4, İtalya’da 12.9 kilogram deterjan tüketildiğini kaydetti.
AB ülkelerinden Hollanda, Norveç, İtalya, Almanya, İsviçre, Avusturya’da kullanılan deterjanların hiçbirinin fosfor içermediğini belirten Topkaya; Slovenya, Finlandiya, Belçika, İsveç ve Danimarka’da da deterjanların yüzde 80’inden fazlasında fosfor kullanılmadığını söyledi

http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?haberno=10003077&tarih=2010-07-20

15 Temmuz 2010 Perşembe

Kiraz gen kaynaklarımız toplanıyor


Kiraz gen kaynaklarımız toplanıyor
Dünyada kiraz üretiminde yıllara göre bazen ilk, bazen de ikinci sırada yer alan Türkiye'nin, bu üstünlüğünü sürdürebilmesi için kiraz gen kaynaklarının toplanması yönünde çalışma yapılıyor.

AA

Trabzon- Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüsnü Demirsoy, dünya üzerinde yaklaşık bin 500 kiraz çeşidi bulunduğunu belirterek, ''Kirazda çeşitlilik başka hiçbir meyve türünde olmayacak kadar karışmıştır. Bunun nedeni de çeşitlerin birbirine büyük benzerlik göstermesidir'' dedi.

Türkiye'nin, seleksiyonla bulunmuş '0900 ziraat' çeşidi dışında dünya pazarlarında tanınan ve kullanılan herhangi bir kiraz çeşidi bulunmadığını ifade eden Doç. Dr. Demirsoy, ''Oysa meyve gen kaynaklarımızdan yararlanılarak yapılacak ıslah çalışmalarıyla gerek kendi ekolojimize uygun, gerekse dünya standartlarında kaliteli çeşitlerin elde edilmesi mümkün olabilir. Biz de bu amaçla Doç. Dr. Leyla Demirsoy, Yrd. Doç. Dr. Taki Demir, Ziraat Yüksek Mühendisi İdris Macit ve Dr. Haydar Kurt ile birlikte 'Kirazın Anavatanı Giresun'da Kiraz Gen Kaynaklarının Tespiti' konulu bilimsel bir proje hazırladık'' diye konuştu.

Kirazın anavatanı olan Giresun'daki kiraz genotiplerinin toplanması, tanımlanması ve bir bahçede toplanacak bu gen kaynaklarının muhafazasının hedeflendiği çalışmaya 2005 yılında başladıklarını anlatan Demirsoy, şunları söyledi:
''Proje Giresun ve Samsun'da yürütüldü. Çalışma kapsamında Giresun ve çevresinde toplanan 42 genotiple 3 farklı anaç üzerinde bir koleksiyon bahçesi kuruldu. Giresun ve çevresinden toplanan genotiplerle kurulan bu bahçede Gisela 5 üzerinde 30, Gisela 6 üzerinde 35 ve Mazzard üzerinde 33 genotip yer almıştır. Amasya'dan getirilen ve bu bahçeye dikilen 14 farklı genotiple birlikte, bahçedeki genotip sayısı 56'ya ulaşmıştır. Dolayısıyla hem yörenin kiraz türleri toplanmış hem de bunlar koruma altın alınmıştır. Bu genotipler bundan sonra yapılacak ıslah çalışmaları için kullanılabilecektir. Denemeye alınan genotiplerde fenolojik gözlemler yapılmış, bazı kombinasyonlarda ise ilk meyveler görülmüştür.''


"Tescil çalışmaları başlatılacak"

Giresun'da oluşturulan bahçede yer alan genotiplerin 3-5 yıl daha mutlaka gözlenmesi gerektiğine dikkati çeken Doç. Dr. Demirsoy, şunları söyledi:
''Çalışmaların devam etmesi amacıyla yeni bir proje hazırlanıyor. 3 yıllık olması planlanan projeyle daha üstün gözüken genotipler belirlenecek. Daha sonra bunlar da çeşit tescil çalışmaları başlatılabilecek. Denemeye alınan Giresun ve çevresinden toplanan 44 genotip üzerinde moleküler düzeyde tanımlama çalışmaları yapılmış, bunların 42 tanesinin birbirinden farklı olduğu tespit edilmiştir. Önümüzdeki yıldan sonra genotiplerimizde çatlamaya dayanıklılıkla ilgili çalışmalar yapılacak, dayanıklı genotipler belirlenecektir.''

Demirsoy, Türkiye'nin ekolojisi, kiraz ihracatındaki gelişmeler ve kiraz üretim potansiyeli göz önüne alındığında, kirazda bu tür çalışmaların yapılmasının isabetli olduğunu vurgulayarak, ''Türkiye dünyada kiraz üretiminde yıllara göre değişmekle birlikte bazen ilk, bazen de ikinci sırada yer almaktadır. Türkiye yılda ortalama 260 bin tonu aşkın kiraz üretmektedir. Bu özellikler dikkate alındığında, Türk kirazını hak ettiği yere getirmek için gen kaynaklarımızı toplamak zorundayız. Gen kaynaklarımızı kullanılabilir durumda araştırmacılara sunmak çok önemlidir. Ülkemiz kirazda bir numara ve bunu sürdürmek zorundayız'' dedi.

Doç. Dr. Hüsnü Demirsoy, bu ve yapılacak benzer çalışmalarda kirazın anavatanı Giresun'daki genotiplerin yerinin çok önemli olacağını belirterek, bahçede toplanan söz konusu gen kaynaklarının ülke biliminin hizmetine sunduklarını kaydetti.

15 Temmuz 2010

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=157628

Akkuyu'ya nükleer santral yasalaştı

Akkuyu'ya nükleer santral yasalaştı

Mersin Akkuyu'ya nükleer santral kurulmasına ilişkin yasa Meclis'ten geçti. Anlaşmaya göre, santrali kuracak şirketi, Rusya belirleyecek.

AA

Mersin- TBMM Genel Kurulunda, Türkiye ile Rusya Arasında Akkuyu'da Nükleer Güç Santrali'nin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmayı Onaylayan Kanun Tasarısı, kabul edilerek yasalaştı.

Yasa, 12 Mayıs 2010'da Ankara'da imzalanan işbirliği anlaşmasını onaylıyor.

Anlaşmaya göre, iki ülke; nükleer güç santralinin tasarımı ve altyapı dahil olmak üzere inşası, santralin güvenilir şekilde işletilmesi, santralde üretilen elektriğin alım-satımı, kullanılmış nükleer yakıtın taşınması, santralin sökümü, personelinin eğitimi, Türkiye'deki yakıt üretim tesislerinin kurulması ve işletimi de dahil, nükleer yakıt döngüsü gibi konularda iş birliği yapacak. Bütün bunlar, Türk tarafına mali yük getirmeden yürütülecek.

Anlaşmadaki taraflar; Rusya adına Rusya Federasyonu Devlet Atom Enerjisi Kuruluşu (Rosatom), Türk tarafı adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olacak.

Rus tarafı, anlaşmanın imza tarihinden itibaren 3 ay içinde proje şirketinin kurulması için gerekli işlemleri başlatacak.

Nükleer güç santralinin toplam kurulu gücü 4 bin 800 megawattlik 4 üniteden oluşacak.

Proje şirketi, nükleer güç santrali tarafından üretilen elektrik de dahil olmak üzere, santralin sahibi olacak. Proje şirketi, Rus tarafınca yetkilendirilen şirketlerin doğrudan veya dolaylı olarak başlangıçta yüzde 100 hissesine sahip olacak şekilde, Türkiye'nin kanunları ve düzenlemeleri kapsamında anonim şirket şeklinde kurulacak.

Rus yetkili kuruluşlarının proje şirketindeki toplam payları, yüzde 51'den az olmayacak.


Şirketin başarısızlığından Rusya sorumlu

Rus tarafı, proje şirketinin başarısızlığı halinde, anlaşmadan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmek için yeni bir proje şirketi belirlemede sorumluluk üstlenecek.

Proje şirketi, elektrik satın alma anlaşmasının sona ermesinin ardından nükleer güç santralinin her bir ünitesi için işletmeye girişten 15 yıl sonra net karın yüzde 20'sini Türkiye'ye verecek. Bu ödeme, santralin ömrü boyunca devam edecek.

Proje şirketi, ilk 7 yılda 1. üniteyi devreye sokacak. Şirket daha sonra art arda birer yıl aralıklarla 2, 3 ve 4. üniteleri ticari işletmeye alacak.

Türkiye, nükleer güç santrali yapılacak sahayı, mevcut altyapısıyla birlikte bedelsiz olarak, santralin söküm sürecinin sonuna kadar proje şirketine tahsis edecek.

Proje şirketi, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulundan (EPDK) elektrik üretimi lisansı almasından sonraki 30 gün içinde, 4 ünite için sabit miktarlı elektriğin alınması amacıyla Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketi (TETAŞ) ile elektrik satın alma anlaşması imzalayacak.

TETAŞ, proje şirketinden santralde üretilmesi planlanan elektriğin ünite 1, ünite 2 için yüzde 70'ine ve ünite 3, ünite 4 için yüzde 30'una karşılık gelen sabit miktarlarını, her bir güç ünitesinin ticari işletmeye alınma tarihinden itibaren 15 yıl boyunca KDV hariç 12,35 ABD senti/kWh fiyattan satın almayı garanti edecek.

15 Temmuz 2010

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=157610

14 Nisan 2010 Çarşamba

İLK ÇİMLENEN PEMBELERİM VE DOĞU BEYİN SÜRPRİZ TOHUMU







Pembeli dünyama ve bu dünyamı izleyenlere sevgilerimi sunarak 2010 sezonu tarım yolculuğumuza başlıyorum :)
Yandakilerden alttan iki bebişim 04.04.2010 da toprakla buluşan 8 tokumdan çimlenebilen 4 bebişten ikisi. Ne yazıkki dört tanesi hayatla buluşamadı :(
İnşallah bu dördü sağlıklı fideler ve domatesler olmayı başaracaklar. Gruba yazan üye arkadaşımızın önerisine uyup birkaç tanede direk dışarda tohumla toprak buluşması denemek istiyorum kısmetse bu pazara bakalım onlarda durum nasıl olacak.
Baştaki ne diye sorarsanız bende bilmiyorum. Nalan hn. gönderdiği tohumları almaya gelen Doğu bey sürpriz diyerek 6 adet tohum verdi. İkisini ektim sadece yukarıdaki biri çimlendi. Diğer ikisinide yeni ektim bakalım onlar başaracakmı. Bende merakla bekliyorum ne çıkacağını :)

18 Mart 2010 Perşembe

GDO yasası meclisten geçti

AKŞAM SAGLIK 18 MART 2010, PERŞEMBE
GDO yasası meclisten geçti

Genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar olarak bilinen GDO yasası TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.Kabul edilen maddelere göre, tasarı; bilimsel ve teknolojik gelişmeler çerçevesinde, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilen genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinden kaynaklanabilecek riskleri engellemeyi, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanmasını amaçlıyor.
Genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerle ilgili araştırma, geliştirme, işleme, piyasaya sürme, izleme, kullanma, ithalat, ihracat, nakil, taşıma, saklama, paketleme, etiketleme, depolama ve benzeri faaliyetlere dair hükümleri kapsayan tasarı; veteriner tıbbi ürünlerle Sağlık Bakanlığınca ruhsat veya izin verilen beşeri tıbbi ürünler ve kozmetik ürünleri kapsam dışında bırakıyor.
İnsan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı gözönünde bulundurularak GDO veya ürünlerinin, ithalatı, ihracatı, deneysel amaçlı serbest bırakılması, piyasaya sürülmesiyle genetiği değiştirilmiş mikroorganizmaların kapalı alanda kullanımına, bilimsel esaslara göre yapılacak risk değerlendirmesine göre karar verilecek. Risk değerlendirme sonuçlarına göre, risk oluşturmayacağı belirlenen başvurular için verilen kararın geçerlilik süresi 10 yıl olacak.
Her bir GDO ve ürününün ilk ithalatı için gen sahibi veya ithalatçı, yurt içinde geliştirilen GDO ve ürünü için ise gerçek ve tüzel kişiler tarafından Tarım ve Köyişleri Bakanlığına başvuru yapılacak. Başvurularda, başvurunun içeriğine ilişkin bilgiler ile GDO ve ürününün ne amaçla kullanılacağı yazılacak.
GDO ve ürünlerinin; insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği tehdit etmesi, üreticinin, tüketicinin tercih hakkının ortadan kaldırılması, çevrenin ekolojik dengesinin ve ekosistemin bozulmasına neden olması, GDO ve ürünlerinin çevreye yayılma riski olması durumlarında başvurular reddedilecek.
TRANSİT GEÇİŞLER DE İZNE TABİ TUTULACAK
Deneysel amaçlı serbest bırakma veya piyasaya sürme amacıyla ilk defa ithal edilecek GDO ve ürünleri için ithalattan önce, yurt içinde geliştirilenler için ise piyasaya sürülmeden önce Bakanlığa ayrı ayrı başvuru yapılacak.
GDO ve ürünlerinin transit geçişinde her bir geçiş için Bakanlıktan izin alınması zorunlu olacak. Transit geçişler, Bakanlık tarafından verilen yazılı izinde belirtilen koşullara ve Gümrük Kanununa uygun olarak gerçekleştirilecek.Araştırma yapmaya yetkili kuruluşlar tarafından bilimsel araştırma amacıyla ithal edilecek GDO ve ürünleri için Bakanlıktan izin alınacak.
GDO ve ürünleri ile ilgili yapılan başvurular hakkında, risk ve sosyo-ekonomik değerlendirmeye ilişkin bilimsel raporlar, kurul tarafından, biyogüvenlik bilgi değişim mekanizması vasıtasıyla kamuoyuna açıklanacak. Kurul, nihai değerlendirme raporu ile olumlu kararını toplantı tarihinden itibaren en geç 30 gün içinde bakanlığa sunmak zorunda olacak.
Başvuru sahibi, geçerlilik süresi dolmadan en az 1 yıl önce Bakanlığa müracaat ederek uzatma talep edebilecek. Bu talep kurul tarafından değerlendirilecek ve sonucu başvuru sahibine bildirilmek üzere Bakanlığa gönderilecek. Sonucun 1 yıllık süre içerisinde başvuru sahibine bildirilmemesi durumunda, izin süresi, karar verilinceye kadar uzayacak.
GDO VE ÜRÜNLERİ, BEBEK MAMALARINDA KULLANILMAYACAK
GDO ve ürünlerinin; onay almadan piyasaya sürülmesi, Biyogüvenlik Kurulu kararlarına aykırı olarak kullanılması veya kullandırılması, genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi, GDO ve ürünlerinin kurul tarafından piyasaya sürme kapsamında belirlenen amaç ve alan dışında kullanımı, bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasak olacak.
GDO ve ürünlerinin piyasaya sürülmesinden sonra, kararda verilen koşullara uyulup uyulmadığı, insan, hayvan, bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde herhangi bir beklenmeyen etkisinin olup olmadığını, bakanlık kontrol edecek ve denetleyecek.
Kararda belirtilen koşulların ihlali veya GDO ve ürünleriyle ilgili olarak herhangi bir riskin ortaya çıkabileceği yönünde yeni bilimsel bilgilerin ortaya çıkması durumunda karar, Kurul tarafından iptal edilebilecek. Kararı iptal edilen GDO ve ürünleri toplatılacak. İnsan, hayvan, bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliğe olumsuz etkisi olduğu tespit edilenler derhal imha edilecek; herhangi bir olumsuz etkisi tespit edilmeyenlerin ise mülkiyeti kamuya geçirilecek.
İzlenebilirliğin sağlanması amacıyla, GDO ve ürünlerinin ülkeye girişi ve dolaşımında, Bakanlığa beyanda bulunulması, gerekli kayıtların tutulması, kararın bir örneğinin bulundurulması ve etiketleme kurallarına uyulması zorunlu olacak. Her bir GDO ve ürününe ayırt edici kimlik verilerek kayıt altına alınacak. Kayıt altına alınan GDO ve ürünlerine ilişkin belgelerin 20 yıl süreyle saklanması zorunlu olacak.
Herhangi bir ürünün, Bakanlık tarafından belirlenen eşik değerin üzerinde GDO ve ürünlerini içermesi halinde; etikette GDO içerdiği açıkça belirtilecek.
Tasarının görüşmeleri 2. bölüm üzerinde sürüyor.